Yerli savaş uçağı Kaan, yalnızca bir mühendislik projesi değil, Türkiye’nin bağımsızlık mücadelesinin havadaki
sembolüdür. Son yıllarda sosyal medyada ve muhalif çevrelerde, projenin akıbetine dair çeşitli spekülasyonlar
ortaya atılmış; kimi çevreler bu girişimi “imkânsız” olarak nitelendirmiştir. Oysa bu söylemlerin ardında,
Türkiye’nin kendi kaderini tayin etme iradesine yönelik köklü bir direnç vardır.
Tarihsel Arka Plan: Bastırılan Milli Sanayi Hamleleri
Türk savunma sanayisinin temelleri, Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar uzanır. 1920’lerde Şakir Zümre, Vecihi
Hürkuş ve Nuri Demirağ gibi öncü isimler, uçak ve mühimmat üretimiyle bu alanda yerli kabiliyetlerin oluşmasını
sağlamışlardı. Ancak bu çabalar, İkinci Dünya Savaşı sonrasında ABD’nin kurduğu yeni dünya düzeninde,
Türkiye’yi dışa bağımlı kılma stratejisinin kurbanı oldu. NATO üyeliği sürecinde savunma sanayisinin millîleşmesi
sekteye uğradı; yerli fabrikalar kapatıldı, mühendislerin önüne görünmez duvarlar örüldü.
Erbakan ve Özal’ın Vizyonu: Engellenen Atılımlar
1970’lerde Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın öncülüğünde geliştirilen “Ağır Sanayi Hamlesi” projesi, Türkiye’nin
kendi motorlarını, tanklarını, uçaklarını üretme iradesini taşıyordu. Fakat bu girişim, hem iç hem de dış baskılarla
engellendi. Aynı şekilde, 1980’lerde Turgut Özal döneminde başlatılan teknoloji temelli kalkınma çabaları da
darbeler ve bürokratik vesayetle kesintiye uğradı. Her iki dönemde de Türkiye, kendi teknolojik kaderini tayin
etme eşiğine geldiğinde, küresel güç merkezlerinden gelen baskılar devreye girdi.
Kaan Projesi: Mühendisliğin ve İradenin Zaferi
Bugün Kaan projesi, geçmişte bastırılan bu iradenin yeniden doğuşunu temsil ediyor. Türk mühendisleri,
gecesini gündüzüne katarak; günde 20 saati aşan çalışma temposuyla, dünyanın en gelişmiş savaş uçağı
teknolojilerinden birini inşa ediyor. Uçağın iki motorla çalışacağı ve ABD’den 90 motor temin edilmesi için
sözleşme imzalandığı, ancak Kongre onayının beklendiği biliniyor. Bununla birlikte, 2027-2028 yıllarında millî
motorla uçuşların başlatılması planlanıyor. Bu durum, Türkiye’nin artık sadece alıcı değil, üretici ülke konumuna
geçmekte olduğunun açık göstergesidir.
15 Temmuz Sonrası Dönüşüm: Küllerinden Doğan Sanayi
15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrası, Türkiye savunma sanayisinde adeta bir zihinsel devrim yaşamıştır. Devlet
ve özel sektör el ele vererek, ASELSAN, TUSAŞ, ROKETSAN, HAVELSAN, Baykar gibi kurumlar aracılığıyla bütüncül
bir teknoloji ekosistemi oluşturulmuştur. Kaan, bu dönüşümün en görünür sembolüdür. Artık mesele sadece
uçak üretmek değil; elektronik harp sistemlerinden yazılıma, radar teknolojisinden yapay zekâ destekli kontrol
sistemlerine kadar entegre bir savunma gücü kurmaktır.
Dijital Cephe: Yeni Savaş Alanı
Bugünün savaşları yalnızca gökyüzünde değil, dijital dünyada da yaşanmaktadır. Türkiye’nin savunma refleksi
artık sosyal medya alanını da kapsamalıdır. X (Twitter) gibi platformlarda organize dezenformasyon
kampanyalarına karşı, millî bir dijital savunma stratejisinin kurulması kaçınılmazdır. Çünkü teknoloji savaşları,
yalnızca uçaklarla değil; bilgiyle, psikolojik üstünlükle ve bilinçli bir toplumla kazanılır.
Sonuç: Gökyüzüne Yazılan Bağımsızlık
Kaan, teknik bir proje olmanın ötesinde, Türkiye’nin tarih boyunca bastırılan iradesinin yeniden vücut bulmuş
hâlidir. Bu proje; geçmişin inkâr edilen kahramanlarına, susturulan mühendislerine ve özgürlüğü için direnen bir
millete adanmıştır. Her motor sesi, bağımsızlığın yankısıdır. Her test uçuşu, bir medeniyetin yeniden dirilişini
müjdelemektedir.
KAAN UÇAĞI GERÇEĞİ: BİR MİLLETİN YENİDEN AYAĞA KALKIŞI
Murat Bahadır Akkoyunlu
Yorumlar