Türk Silahlı Kuvvetleri mezuniyet töreninde kılıç çekip korsan gösteri yapan teğmenleri hiçbirimiz henüz unutmadık, değil mi?
Yaptıkları eylem, devlet otoritesine başkaldırı ve isyan olarak algılandı ve teğmenlerin TSK ile ilişiği kesildi. O süreçte ne gördük? Teğmenlere bol bol alkış, “yanınızdayız” mesajları… Siyasilerin istismarıyla birlikte yüksek perdeden devlet ve TSK’ya yönelik tehditler havada uçuşuyordu.
Peki sürecin sonunda ne oldu? Onlara destek verenlerin sosyal medya paylaşımları binlerce beğeni aldı, milyonlarca görüntülendi, televizyonlarda ciddi bir reyting sağladı. Herkes teğmenler üzerinden kendi ekmeğine, etkileşimine ve reytingine baktı. Ama teğmenler ordudan ihraç edildi. Zamanla o alkışlar, tehditkâr söylemler, meydan okumalar kesildi; teğmenler unutuldu gitti. Olan hem devlete hem de ailelerin yıllarca onların eğitimine harcadığı zaman, para ve emeklere oldu. Her şey çöpe gitti.
Bugün ara ara o teğmenlerin şimdiki yaşamları haberlere konu oluyor. Kimi bir belediyede işe başlamış, kimi psikolojik tedavi görüyor. Hayallere bakın, gelinen noktaya bakın… Yazık değil mi gencecik bu hayatlara?
Geçtiğimiz günlerde benzer bir hadiseyi Eskişehir’de yaşadık. Bir polis memuru, belki FETÖ adına değil ama “FETÖvari” bir şekilde polis kıyafetleriyle, devletin çok önem verdiği Terörsüz Türkiye sürecini ve sürecin yürütülme şeklini protesto etti. Devlet büyüklerini hedef alan hakaretamiz ifadelerle bir otobüs durağında bekleyen kalabalığa hitap ederek hem oradan hem de ülkenin belli bir kesiminden bolca alkış aldı.
İşte o etkileşim, siyasi rant ve reyting canavarları yine sahneye çıktı. “Sen aslansın, sen kaplansın, yürü be koçum, arkandayız!” gazları verilmeye başlandı. Tabi bu gazların etkileşimi yine beklendiği gibi çok yüksek oldu.
Şimdi ne olacak? Teğmenlerde olduğu gibi soruşturma başlatıldı, polis memuru açığa alındı. Muhtemelen memuriyet ile ilişiği kesilecek. O etkileşim ve alkış uğruna kendini feda etmiş olacak. Belki kendisine destek veren bir partiden siyasete atılmayı değerlendirecek; nitekim paylaşımlarında böyle bir hedefinin olduğu kendi beyanlarına yansımış durumda.
Konuya şöyle bir yaklaşım da var: “Efendim, bu sürece en fazla itiraz etme hakkı olanlar şehit olan polislerimiz ve askerlerimizdir.” Böyle tehlikeli bir yaklaşım ile başka polislerin ve hatta askerlerin de bu itiraz furyasına katılması, isyan etmesi teşvik ediliyor, gaz veriliyor. Tehlikenin farkında mısınız?
Bir polisin sürece siyasi bir gözlükle itiraz etmesi mümkün mü?
Her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının ülkesine dair meselelerde söz söyleme hakkı vardır. Ama bir polisin üniformasıyla miting yaparak bunu söylemesi en gelişmiş ülkelerde bile mümkün olmaz, olamaz, olmamalıdır da. Polis memuru, arkadaş ortamında veya sosyal hayatında pekâlâ bu görüşlerini dile getirebilir, getirmelidir de. Ama komiserim, bunu polis üniformasıyla, miting formatında, halkı galeyana getirecek biçimde, devlet büyüklerini hedef alarak yapamazsın. Yaptırmazlar.
Bir hâkim düşünün… Hâkim cübbesiyle, yargılama yaptığı bir davada, örneğin İmamoğlu davasında, yargılama öncesi mahkeme salonunda toplananlara miting yaparak,
“Geceleri uyku uyuyamıyorum; öyle bir çalmışlar ki, bunu kabullenemiyorum.”
diyemez.
Ya da
“Dosyayı inceledim, adı geçenlere iftira atılıyor, büyük bir haksızlık var.”
diyemez.
Bir rütbeli komutan, bölüğünü veya taburunu toplayıp devletin yürüttüğü süreçler ve politikalar lehine ya da aleyhine askerlerine nutuk çekemez. Bunun adı tek kelimeyle başkaldırı ve isyandır.
Ortada devlet politikası hâline gelmiş bir süreci sabote etmeye yönelik çıkışlar, çıkışı yapanlara zarar verecektir. Kimse sırf hükümet aleyhinde olduğu için “nasıl olsa alkış alırım, kamuoyu arkamda olur” düşüncesiyle böyle çıkışlar yapmamalı. Bu kahramanlıkları yapanlar, reyting, etkileşim, siyasi rant ve PR manyakları tarafından paçavra gibi kullanılıp bir kenara atılır. Tarihimiz bunun sayısız örnekleriyle doludur.
Son söz:
Terörsüz Türkiye süreci ve sürecin yürütülme şekli uzadıkça toplumda rahatlama yerine gerginlikleri artırdığı görülmektedir. Sürecin bir an önce sonuca ulaştırılması, süreç üzerinden yapılacak iç ve dış provokasyonları akamete uğratacaktır.
Daha önce de yazdık: Sürece kamuoyu desteği çok yüksek başlamasına rağmen süreç içinde yapılan hamleler, konuşmalar, bazı açıklamalar millet nezdinde hoş karşılanmamaktadır. Dolayısıyla kamuoyu desteğinin düşmesi ve sürecin karşısına geçecek insan sayısının artması muhtemeldir. Bu durum hem süreci hem de kardeşlik hedefini zehirleyecek, onarılması mümkün olmayan hasarlar verecektir.
Bu işi bir an evvel sonuca bağlamak zorundayız; öyle ya da böyle… Şahsen sürece dair umutlarımı ve desteğimi korumakla beraber süreç uzadıkça sürece olan umudumu yitirmeye başlıyorum. Muhtemelen yalnız ben de değilim.
Saygı ve sevgilerimle,
Medya Muhtarı